Dün gece şirketimizin yeni yıl partisi vardı. Ben daha çömez sayılırım yani benim burada geçmişim henüz 3 aylık, bu nedenle gecenin ilk başlarında yeni gelinlik kız gibi süzüldüm durdum ta ki 4. kadehi devirene kadar :P Dörtten sonra kendimi pistte buldum halbuki yarım saat önce yooo ben asla dansedemem patronum karşımda çok utanırım asla olmaz diyordum. Ahhh içki sen nelere kadirsin! Ama geceden aklımda kalan şey asla içtiğim şarapların ağzımda bıraktığı ekşimsi tat ve dans pistinde tepinme sonucu şişen ayaklar olmadı.... Bir ara iş arkadaşımın cep telefonunda bir fotoğraf gördüm güzel bir kız gelinlikle poz vermişti. Bu kim diye sordum, diğer ablam dedi. Ben başka bir ablası daha olduğunu bilmiyordum, şaşırınca ablasını kaybettiklerini söyledi. Ben nedense trafik kazası veya bir hastalık sonucu diye düşünürken ablasının eşi tarafından öldürüldüğünü söyledi. O zaman anladım ki hayatta hepimizin bir hikayesi var. Hepimiz birtakım acılardan geçtik veya geçiyoruz. İşte dün gece bende en çok iz bırakan an bu oldu...
26 Aralık 2008
25 Aralık 2008
Kral Dairesi
Dün akşam Cevahir'deki Kral Dairesi adlı tiyatro oyununa giderek 2008 yılının son kültürel etkinliğini de gerçekleştirmiş oldum. Biletleri Ekin'ciğim çok önceden aldığı için yerimiz harikaydı. Akşam işyerinden çıkmadan önce oyunla ilgili biraz bilgi alıyım dedim. Fakat o da ne?
Yazan: Toby Wilsher
Reji-Tasarım: Toby Wilsher
Noni: "ANAAAAA!"
Maskları da görünce anladım ve eyvahlar olsun dedim. Çünkü 2 yıl önce yine Toby Wilsher'ın yazıp yönettiği "Sersemler Evi" adlı oyuna gitmiş, arayı bile beklemeden tiyatro salonundan tüymüştük. Hayatımda oyun devam ederken çıktığım ilk tiyatro oyunu bu olmuştu. O kadar sıkılmıştık yani! Bu nedenle dün akşam Kral Dairesi'ne önyargılı gittim. Ama üç ana karakterin maske kullanmaması ve Fikret Urucu'nun sempatikliği ile oyunu sıkılmadan izledim. En beğendiğim kısım ise kuşbakışı masabaşı tartışmasıydı. Masklar ve sadece beden dili ile bir oyunu götürmek elbette zor olmalı bu yüzden oyuncuların emeklerine saygı duyuyorum.
Ekin'cim biletler ve güzel sohbet için teşekkürler canım özlemişim seni, daha sık görüşelim, konuşmadığımız bir sürü şey kaldı sanki ?!
Bu arada biz 9 Ocak cuma günü iş çıkışında Taksim'de kız kıza kahve keyfi yapacağız. Dileyen her kız arkadaşımız (birbirini tanıyan tanımayan) bize katılabilir ;) Gelmek isteyenlere mekan ve saat bilgilerini mail olarak göndereceğim... Kadınların mutlaka konuşacak ortak birşeyleri çıkar öyle di mi hanımlar?
24 Aralık 2008
Alooooooo
Cebimde 25 cent yok, en iyisi ben yazıyım siz okuyun :) Ayyy blogumu da ağlama duvarına çevirdim ama olsun sonuçta yazıyorum ve rahatlıyorum!
Birkaç gündür şirkette keyifsiz zamanlar geçirdim. Özel hayatınızda tatsızlık yaşadığınız kişiyi bir süreliğine hayatınızdan çıkartabiliyorsunuz veya canınızı fazla sıktıysa tamamen görüşmeyi kesebiliyorsunuz. Ama iş hayatı öyle değil ki... Bir de benim gibi açık ofiste çalışıyorsanız her gün yüz yüze baktığınız kişi ile gerginlik yaşamanız doğal olarak canınızı sıkıyor. Ben her zaman açık konuşmalardan yanayım, içime atıp kendimi sinir etmektense problem yaşadığım kişiyi karşıma alıp konuşmayı tercih ediyorum. Bu sefer de öyle yaptım. Hayatımın çoğu evden çok işte geçiyor bu yüzden buraya ayaklarım geri geri giderek gelmek istemiyorum.
Bir de ben şunu farkettim yani bundan kesin eminim artık. Ben hayatımda huzursuzluğa artık tahammül edemiyorum. 2 buçuk yıllık boşanma süresince o kadar gerilmişim, o kadar huzurum kaçmış ki artık ne özel ne de iş hayatımda en ufak bir huzursuzluk istemiyorum. Hayat tabii ki iniş çıkışlarla dolu, her gün Polyanna gibi olmak davranmak veya tozpembe bir yaşam mümkün değil. Tabii ki tatsızlıklar, anlaşmazlıklar olacak ama dedikleri gibi evren biz ne düşünürsek onu emir olarak algılıyor ve önümüze bunu koyuyorsa o zaman ben pozitiflikten yana seçimimi kullanıyorum ;) Ben pozitifliğimi ortaya koydum beğenen alır gider beğenmeyen bırakır kaçar! Hazır Dilber Hala moduna girmişken bir de mani patlatıyım bari:
Denizin dibi mildir
Beni söyleten dildir
Bir sen söyle bir de ben
Bakalım dertli kimdir
Beni söyleten dildir
Bir sen söyle bir de ben
Bakalım dertli kimdir
~ ~ ~
p.s. Prenses dün akşam çok güzel vakit geçirdim, seninle konuşmak beni çok rahatlattı, cici hediyelerim için de tekrar çok teşekkürler canım arkadaşım :)
19 Aralık 2008
Masaüstü Sobesi :)
Esther'ciğim beni mimlemiş, bu seferki konu masaüstünüzde ne var? Ben de hiç vakit kaybetmeden paylaşıyım dedim buyrun benim desktopuma evet efendim kendisi tam bir tüylü top :)
Bu da masaüstümün yakından hali, nasıl ama en güzel masaüstü benimkisi di mi :)
18 Aralık 2008
15 Aralık 2008
Benden uyarması!
Uzun bir aradan sonra hepimiz bugün işlerimizin başına döndük. Eminim bugün çoğumuz bu tatil bana yetmedi kiii diye mızmızlanıyoruz :) Hop hop şikayet yok bakiyim!!! Ne demişler işleyen demir ışıldar ;)
Dün Arog'a gittim. Bu filmi sinemada izlediğim en saçma film olarak Noni tarihine yazmak istiyorum! Bir bunda bir de yıllar önce yine sinemada izlediğim Keanu Reeves'in Küçük Budha filminde sıkıntıdan patlamıştım. Son dakikaya kadar belki gülerim diye de saf saf bekledim, keşke seans arasında çıksaymışım. Cem Yılmaz resmen hepimizi aptal yerine koymuş! Filmde komik bir sahne yok, espriler ilkokul çocuklarının yaptığı seviyede kalmış, konu desen o da yok. Belli ki adam millet ismimi duyunca koşar gider ben de paraları cebime indiririm bu krizde cila olur diyip resmen 3. sınıf bir filmi hepimize kakalamış! Benim gibi kendinizi enayi yerine konmuş hissetmek istemiyorsanız para verip bu filmi izlemeyin benden söylemesi!
08 Aralık 2008
İyi Bayramlar!
Hepinizin Kurban Bayramı kutlu olsun. Bayramınız neşe içinde geçsin ama ne olur minik kuzulara, benim gibi kıvırcık Merinos koyunlarına, tatlı ineklere kıymayın olur mu? Onların da bir canı olduğunu unutmayın! Bu bayramın en sevmediğim kısmı sanırım masum hayvanların katledilmesi... Bizim nesilin göreceğini pek sanmıyorum ama ileride bir gün bu uygulamanın tamamen ortadan kaldırılmasını diliyorum...
05 Aralık 2008
The Secret Life of Bees
Gaykedi'cim beni mimlemiş, bu seferki kitap mim'i; kendinize en yakın kitabı alıp 56. sayfanın 5. cümlesini yazıyorsunuz. Ben de eve gider gitmez en yakın kitaba elimi uzattım, canım ablamın okumam için verdiği Sue Monk Kidd'in "The Secret Life of Bees" kitabını aldım. Türkiye'de gösterime girecek mi bilmiyorum ama kitap bu sene Amerika'da sinemaya uyarlandı ve başrolde benim oyunculuğuna her zaman hayran kaldığım minik aktrist Dakota Fanning oynadı.
Bana gelince kitabı bir hevesle elime alıp okumaya başlıyorum ama iş güç eve gel yemek yap derken hep yarım kalıyor, sonra konusunu unutup yeniden başa dönüyorum sonra gene başka şeylere dalıyorum hoopp sil baştan oluyor! Neyse gelelim 56. sayfaya, aha bendeki şans anca bu kadar olur, 56. sayfa kısa bir paragraftan oluştuğu için 5. cümle diye bişi yok! Buyrun burdan yakın (ne demekse?!) Ayyy işte görüyorsunuz benim kitap maceram hep yarım kalıyor mim olayında bile :P
Biliyorum mim'den nefret ediyor ama kitaplar kesinlikle ablamın ilgi alanına girdiği için onu, Çilekli Pasta'yı ve Efsa'yı mimliyorum hadi göriyim sizi kitap kurtları :)
04 Aralık 2008
Sabah servis beklerken...
Ahhh ahhh işte her sabah karga bişeyini yemeden yollara dökülüyorum böyle, bu sabah gökyüzü harikaydı, servis beklerken çekiyim dedim ama cep telefonu ile anca bu kadar oldu...
Bu da tepemdeki ağaç, geçen gün rüzgar esmemesine rağmen sarı olan tüm yapraklarını üzerime döktü, çok hoş bir görüntüydü...
Bu da tepemdeki ağaç, geçen gün rüzgar esmemesine rağmen sarı olan tüm yapraklarını üzerime döktü, çok hoş bir görüntüydü...
21 Kasım 2008
Bebişlerim, Bedişim...
Ne zamandır bebişlerimin fotoğrafını koymuyordum, bugün güzel kızım Bediş'e ağırlık vermek istedim. Daha minnacıkken kabına sığmayan bir kedi olduğu için ayağını kapıya sıkıştırıp tüm derisinin yüzülmesine neden olup kolunu sakatlamış, veteriner de bu haline dayanamayıp ameliyat etmiş. Onu geçen sene Ekim ayında aldığımda ameliyat izleri hala belliydi ama hep kıpır kıpırdı, bu yüzden adını Çılgın Bediş koydum. Ama sürekli benden kaçtı. Uzun süre bana, aslında yapması gereken çok fazla şeyler var da ben onu işlerinden alıkoyuyormuşum gibi hissettirdi. Baktı ki bu kedi delisi hatundan kaçış yok 1 yıldan sonra pes etti, şimdi çağırdığım zaman hemen yanıma geliyor.
Bediş'e baktığınızda tamamen sokak kedisi, karman çorman renkli ama onun diğerlerinden daha özel bir kedi olduğunu düşünüyorum. Çünkü insanın gözlerine çok derin ve anlamlı bakıyor. Asla öyle vıcık vıcık ilişkilerden hoşlanmıyor. Mıncıklanmaktan nefret ediyor. Bazen bir koltuğa uzanıp öyle bir etrafına bakıyor ki zannedersiniz evin kontesi o hizmetçisi benim. Acayip kendine güveniyor. Gerçekten onun karakterli bir kedi olduğunu düşünüyorum.
Ahhh Tarçın'ın nesini anlatsam ki?! Tabii en başta evin en şişkosu odur. Gaydir. Şımarıktır. Pofidik haliyle eve gelen tüm misafirlerin ilgisini çeker, herkes ona bayılır, mıncıklanmaktan çok hoşlanır, bütün gün onu sevseler gıkını bile çıkarmaz. Bu ilgi yüzünden biraz şımarmıştır. Ama eski sahibinde 2 yıl boyunca çektiği işkenceleri düşününce bu şımarıklığına göz yumarım. Sanırım o 2 yıl yaşadıklarından ötürü bazen tuhaf davranıyor, ya ısırıyor ya da kafama çıkıp saçlarımı yiyor. Böyle davransa bile onu çok seviyorum, onun minik halini gözümde canlandırmaya çalışıyorum, kimbilir ne kadar tatlıydı. Umarım küçükken yaşadığı kötü şeyleri tamamen unutur...
Kara bıdığım Miso'm... Bana aşıktır. İster ki sadece onu seviyim, kimseyi yanıma yaklaştırmaz, diğerleri yanıma gelse kafasıyla iter onları :) Ya da elim diğerlerini sevmek için uzansa önce elime bakar sonra bana :) Onu aldığımda çok çok küçüktü, annesine araba çarpmıştı, onu da çarpmak üzereyken kurtarmışlardı, sanırım beni annesi gibi görüyor. Bütün akşam TV karşısında kucağımda oturur. Burnunu koltuk altıma sokar. Patileriyle küçük bir çocuk gibi bana sarılır. Bir kedi nasıl bu kadar sevgi dolu olabiliyor şaşıyorum.
Ohhh misss gibi valla özendim şimdi onlara hey çocuklar yer açın aranıza ben de geliyorum :)
18 Kasım 2008
Bu akşam Chinese food yerken aklıma geldi :)
Bazen aklıma komik fikirler geliyor yazmak istiyorum ya da komik bir resim görüyorum bloguma ekliyim diyorum sonra annemin, babamın, ablamın, teyzelerimin, tüm arkadaşlarımın, yedi ceddimin burayı okuduğunu hatırlayıp tırsak bir şekilde yayınlamaktan kaçınıyorum. Ööfffsss ama ben hep cici kız değilim ki arada bir muzur yanımda tutuyor. Naughty Noni olmak istiyommm :)
Ahhh ben ne yazacaktım konu nerelere geldi... Geçenlerde tesadüfen Lipstick Jungle dizisine gözüm kaydı, Sex & the City tadında bu diziyi tek izleme sebebim aşağıdaki şu hatun:
Hem çekik gözlü hem de bu kadar güzel olunca tabii kıskançlıktan çatlayan bir Noni olarak onun totosuna 2 şaplak atmak istiyorum yok yok 3 olsun yoksa 4 mü desem hmmm bi düşüniyim en iyisi hii hiii :)
13 Kasım 2008
10 Kasım 2008
06 Kasım 2008
03 Kasım 2008
Chic'tir *@!
Yok vallahi benim günahım yok beni yoldan çıkartan kesinlikle D-chic kızıdır! Benim gibi masum bir yavrucağı kandırıp aklımı çelerek Chic adlı bir yere götürüp kötü emellerine alet etmiş ve bir sürü küpe almama vesile olmuştur!
Abilerim ablalarım kulağımda görmüş olduğunuz bu küpe bu foto çekilmeden yarım saat önce alınmış olup dayanamayarak kulağa takılmış bir de utanmadan poz verilmiştir :)
Aaaa yok yok yok bu sefer bişey almıycaz sadece window shopping yapceeez diye yola çıkıp bir şekilde birbirimizi gaza getirip, ayyy bu da çok şekeeer diyerek cebimizde akrep olsa onu lime lime edip yine yapacağımızı yapıyoruz valla biz adam olmayız!
Bu arada haftasonu hava müthişti, İstiklal'de yeni açılan Midpoint'in terasında oturup keyifli bir yemek yedik...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)