Dün sevdiğim bir arkadaşımın bebek beklediği haberini aldım, kendisine de sürpriz olmuş, onun adına çok sevindim, yeni bir bebiş daha geliyor ne güzel :) Canım arkadaşım sizi tebrik ediyorum, bebeğinizi kucağınıza alacağınız günü ben de heyecanla bekliyorum !!! (En önemlisi sağlıklı olması tabii ama ben gözlerinin seninkiler gibi yemyeşil olmasını diliyorum tatlım!)
Bu hafta işyerinde nöbetçiydim, bu demek oluyor ki: noni iş çıkışı direkt eve kaçar :) Geçen akşam TürkMax'te Zeynep'in 8 Günü filmi vardı, izliyim dedim. Bu şahane senaryo kime ait merak ediyorum doğrusu?! Kadın asosyal mi yoksa embesil mi belli değil, hele bir dans sahnesi var ki oyyy oyy oyyy Yıldız Tilbe halt etmiş! Bir de ben bu Pandik Sevdik kızımıza bir türlü ısınamadım, oyunculuğu o kadar abartılı ki filmde eğreti duruyor resmen! Belki miki sahneleri gösterirler diye heyecan yaptıydım ama o sahneleri de kesmişler mi, buyur sana sıkıcı bir film! Haa bir de kızın hayatında aşk yokken film siyah beyaz, aşk varken renkli, aşkı kaybedince yine siyah beyaz oluyor, bu kısmı bile filmi kurtarmaya yetmiyor ne yazık ki...
Takip ettiğim birkaç dizi dışında kitaplarımı açıyorum, aptal filmleri seyredip vakit kaybetmekten çok daha iyi oluyor. Şu aralar prensesimin hediye ettiği, Elizabeth Gilbert'in "Ye, Dua Et, Sev" isimli kitabını okuyorum. Ve sayfaları çevirdikçe bu yazarla aramda ne kadar benzerlikler olduğunu görüyorum, demek ki kadınlar hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar boşanma esnasında ve sonrasında yaşadıkları/hissettikleri aynı oluyor. Kendimden çok şey bulduğum bu kitabı severek okuyorum. Konusuna gelince; boşanma ve yıkıcı bir depresyondan sonra Elizabeth 1 yıllık bir seyahate çıkarak İtalya’da keyif, Hindistan’da ibadet ve Bali’nin Endonezya Adalarında dünyevi hazlar ve ilahi yücelik arasındaki dengeyi bulmaya çalışıyor...
Bunun dışında iş-ev arası gidip gelirken okuduğum çok eğlenceli bir kitap var, bu da Gofretimin hediyesi... ABD'li yazar ve radyo programcısı Sherry Argov tarafından kaleme alınan "Erkekler Niçin Cilveli Kadınlardan Hoşlanır" isimli kitap, birçok kadının düşündüğü ama dile getiremediği sorulara açıklık getiren bir ilişki rehberi niteliğinde... Kitapta güçlü ve bağımsız kadınların erkeklere uygulaması gereken çekim ilkeleri yer alıyor. Kısacası kadınlara kedi-fare oyununun inceliklerini anlatıyor :) Ben her ne kadar oyunlardan çok açık olmanın daha doğru olduğuna inansam da bugüne kadar bunun pek işe yaradığını görmedim. Evet ne yazık ki erkekler oyun oynanmasını seviyor, bu nedenle oyunu kuralına göre oynamak isteyen hemcinslerime tavsiye edilir ;) Kitabı bitirir bitirmez hemen 2-Chic kızına paslayacağım!
Bugün bana cuma gibi geliyor, bir neşe doluyum ki sormayın acaba yarın tatil olduğu için olabilir mi? Evde kitap okuyup, bol bol kedilerimi mıncıklamayı düşünüyorum :) Bu arada bir arkadaşım blogumun içeriğini sadece belli bir gelir grubuna değil herkese hitap edecek şekilde değiştirirsem daha iyi olacağını söylemişti. Ona açıklama yapmıştım ama belki onun gibi düşünenler olabilir diye bir de burada yazmak istedim. Ben hep olduğum gibi yazıyorum, ne bir eksik ne bir fazla, yani gerçek hayatta nasılsam burada da öyleyim. Arada bir komik kılıklara bürünsem de kendimi olduğumdan farklı bir kalıba sokmuyorum. Beni takip edenler arttıkça tabii ki mutlu oluyorum, sonuçta bu kişisel tatmin sağlıyor ve insanı yazmaya daha çok itiyor. Ama yaşadığım hayatın gayet sıradan olduğunu size söylemek istiyorum... Markası hiç önemli değil herhangi bir makina alıp dışarıdaki hayatı fotoğraflamak (ki şimdi bahar geliyor ağaçlar çiçek açıyor, çekilecek malzemeler çoğalıyor) ve bunu herkesle paylaşmak, bir sahafa girip kitap alıp bunu okumak ve bu kitap hakkındaki fikirlerinizi yazmak, sergileri dolaşmak (ki çoğunda giriş ücreti alınmıyor), ücretsiz seminerlere katılmak vesaire bunların hiçbiri engel tanımıyor... Tek yapmanız gereken bulunduğunuz şehre göre bir kültürel etkinlik listesi çıkartmak, size eşlik edecek kafa dengi bir arkadaşınız da yanınızda olursa oh ne ala :)
Bu yazıyı buraya kadar yazdıktan sonra işyerime Fıstık Yeşilim Ekin geldi, gelirken yanında daha önceden bahsettiğim Özdemir Asaf'ın "Yuvarlağın Köşeleri" adlı kitabını getirmiş, çok sevindim :) Eve gidince hemen sayfalarını karıştırdım. Bu arada bugünkü neşem çalışma arkadaşım sayesinde gölgelendi. İşyerinde onun yerine getirildiğim için sanırım beni düşmanı gibi görüyor, masalarımız karşılıklı olduğu için de birbirimize katlanmak zorundayız. Bugün saçma sapan nedenlerle kavga çıkardı, sinirlerimi bozdu, bende dayanamadım gidip İK müdürüne şikayet ettim, ne olacaksa olsun, inceldiği yerden kopsun artık umrumda değil. Hayatımda negatif insanlara tahammül edemiyorum, hem negatif hem problemli insanları ise hiç çekemiyorum. Gofretim iyi ki sen varsın... Bak bir gün izin aldın sen yokken neler oldu, artık WC'ye bile gidemezsin Taci gibi bezlen de gel haa haa :)
"Düşmanınıza sevgi yönünden yaklaşınız. Onun içine girersiniz. Sonuç sevgiyi kullanma seçiminize kalmıştır.
Yıkmak için saldırganlıkla kullanırsanız, düşman dağılır ama düşmanlık kalır.
Yapmak için iyilikle kullanırsanız, düşmanlık dağılır, insanlık kalır."
Özdemir Asaf
Keşke sadece insanlık kalabilse...
3 gün, 3 koca gün, herşeye rağmen tadını çıkartacağım :) Hepinize iyi tatiller!!!