31 Ağustos 2009

İstanbul Fashion Days

Ormandan çıkar çıkmaz kendimi modanın kollarına attım :) Geçen hafta Red Bull'un nazik jesti ile adresime gönderilen davetiye paketini kaptığım gibi İstanbul Fashion Days'e doğru kanatlandım :)

İstanbul Fashion Days; 27-28-29 Ağustos 2009 tarihleri arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Taşkışla binasında düzenlendi, hafta içi çalıştığım için ben son güne katılabildim...

Fakat tam bir şaşkın ördek olarak Taşkışla yerine İşletme Fakültesi'ne gittim :P

Bu ufak adres karmaşasından sonra başladım Türk modacıların yeni koleksiyonlarını dolaşmaya...

Nilgün Belgün & Ayşegül Aldinç de ordaydı...

Gamze Saraçoğlu'nu kaçırdım, Özlem Süer'in defilesini yakaladım.

Defileden sonra Red Bull standını buldum, tabii ben yeterince şugar bir gacı olduğum için Sugar free Red Bull tercih ettim ;)

Favorim Hakan Yıldırım!

Bu keyifli etkinlikte yer almamı sağlayan Red Bull'a teşekkürlerimi gönderiyorum...

Ormanda bir Ceynoni :P

Belgrad Ormanı'na gidelim mi? Bu soruyu ilk duyduğumda içimden abbovvv dedim benim melek yüzlü Tarzan niyeti bozdu atacak beni ormana vıyyhhhh başıma gelenler diye ağıdımı yakmaya hazırdım bile :P Ben nerden biliyim oranın masum bir ormancık olduğunu! Gittim, gördüm, tek parça halinde döndüm :) Bir sürü fotoğraf çektim, bilgisayara aktarınca bir baktım açık yeşil, koyu yeşil, nefti yeşili, sarıya çalan yeşil ha bir de ben :)

Aha bu ilk anlardaki şaşkaloz halim, henüz orman psikolocisini üstümden atamamışım :P

Yavru yavaş yavaş kendine geliyor...

Ossiki yaş senden nefret ediyorum :P

Ve Ceyn ormanda kendini bulup özüne döner :) Tarzan kaçar!

Biraz tarih bilgimizi tazeleyelim:

Kırkçeşme suyu bentleri diye anılan dört bentten biri olan Büyük Bend aynı zamanda Büyük Belgrad Bendi olarak da bilinir. Bu bent 1563’te Kanuni, 1724’te III. Ahmet, 1748’te I. Mahmut, 1900’de II. Abdülhamit tarafından tamir ettirilmiş ve yükselttirilmiştir.

Siz hiç köpek maması yiyen bir kuş gördünüz mü? Ben gördüm :)

Bir sonraki gidişimi dört gözle bekleyenler var ama Tarzan'dan bir daha orman teklifi alır mıyım bu bilinmez :)

Hepinize harika bir hafta diliyorum!

28 Ağustos 2009

Analyze this, analyze that !

Eveettt bugün sevgilimin ipliğini bloga çıkartmaya karar verdim :P Hadi gelin hep birlikte analiz edelim benim hollow man'imi :) Görünmez olduğu için fiziksel özelliklerini geçiyoruz, bakalım vücut dili bize neler söylüyormuş:
Sağ elin narin omzu sıkı bir şekilde kavrayışı ve parmakların açık oluşu dış dünyaya "hatunumu sahiplenirim, onu korur kollarım, dokunanı yakarım" derken sol elin muhtemelen cepte oluşu ve karşı cinsle herhangi bir temastan kaçınması "korkma yavru kontrol ettim cebimde akrep neyin yok ama dikkatli ol değişken bir ruh halim var, ayağını denk al" mesajını vermektedir :P
Oldu olacak kendimi de analiz edeyim bari: Vücudun tamamen karşı cinse dönük olması ile sadık bir hatun, kollarımı ahtapot gibi partnerimi sarmamla anaç bir tavuk, ellerimi birbirine kenetleyerekte tam bir buldumcuk olduğumun mesajını vermekteyim sanırım :P
Biliyorsunuz kendisi ile yakın zamanda viraja sert bir giriş yapıp direksiyon hakimiyetimizi kaybetmiştik ama neyseki kazayı ucuz atlattık :P Ve aramızda bir anlaşma yaptık; ben ona sol kroşemi göstermezsem o da bana sarı, kırmızı, mor herhangi bir kartını gösterip beni buna çevirmeyecek ve biz aha aynen bu çift gibin mutlu mesut yaşıycaz :)
Tüm bunları mecazi anlamda söylüyorum yoksa şiddete karşıyım :P Şiddeti kaldırabildiğim tek yer sanırım Amerikan güreşi! Geçen gün TV'de yakaladım, seyrederken gülmekten yerlere yattım, imkanım olsa canlı canlı izlemek isterdim :)

Hepinize mutlu mesut bir haftasonu dilerim!
p.s. Blog dilim gittikçe batıyor, farkındayım :P Ama ben küçükkene diksiyon kursuna gittiydim sertifikam bilem var, konuşma dilim vallah billah böyle diil :)

27 Ağustos 2009

Burgazada

Haftasonu keyifli geçen bir Sedef Adası gününden sonra bu sefer rotamızı başka bir adaya çevirdik, Burgazada'sına... Hafta içi olunca bu sefer güneş banyosu yerine göz banyosu yapalım dedik...

İşten çıkar çıkmaz metro ile Taksim'e...
Ardından finiküler ile Kabataş'a doğru hızlı adımlarla yol aldım.
Zira deniz otobüsü 18:15'te kalkıyordu...

45 dakika içinde adaya varmıştık bile...

Güneşi kaçırmamak adına, atladık faytona!

Ve geldik lezzet durağımız Kalpazankaya'ya...

Harika manzarası ile kendimizden geçtik adeta!

Yemek öncesi biraz salıncak sefası...

Biraz kitap laflaması...
Söylenene göre bu teknik 35 yılı aşkın süredir Amerika, Avrupa ve Japonya'da birçok insanın hayatlarını olumlu ve kendi istedikleri yönde değiştirmelerine yardım etmiş ve uygulaması çok basitmiş. Elimizde sıkı bir şekilde tutmakta olduğumuz herhangi bir şeyi örneğin bir kalemi avuçlarımızı açıp serbest bırakabiliyorsak, Sedona Yöntemi ile hayatımız boyunca taşımakta olduğumuz duygusal ve düşünsel yüklerden de aynı kolaylıkla özgürleşebilirmişiz, ben de kitabın yalancısıyım!
Derken güneşi batırdık ağız tadıyla...

Yemeğimiz bitince, kalktık masadan, aya zoraki vedayla...

Dönüşte bu sefer nallar yerine ayaklarımızı tercih ettik...

İskeleye vardığımızda 20dk vaktimiz ve yürüyüş sonrası midemizde boş yer kalınca, Sinem Dondurması'nın kapısını tıkladık doldurmak maksadıyla...

Kristinin yediği nescafeli ve sakızlı dondurmayı görünce... Aynısından kağıt helva arası yaptırdım ben de!

Adaya son defa bir göz atıp...

Bu harika gece için teşekkür ettim bizim fıstıklara :)

Ve metroda başlayan keyifli serüvene nokta koydum burada...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...