Görmemişim tatili olmuş tutmuş 4 günü uzata uzata anlatmış! Ahhh nasıl anlatmam! 1 senedir bu anı bekledim yavriler çok görmeyin bunu bana! Bayramda hatta Ağustos'un ortasında Cunda'ya gidip rüzgar ve soğuktan ötürü denize giremeyen arkadaşlarımı duyduktan sonra, yere göğe sığdıramadığım şu 4 günlük tatilimde böyle sıcak bir havayı yakalamış olduğum için 32 dişim ortada gezindim durdum :) Ahh bir de şu yüzümün yarısını kaplayan kara gözlüklerimi çıkartmayı akıl etseymişim süper olacakmış! Yüzümü zenci-beyaz karışımı ortaya karışık bişeye çevirdim ama olsun!
Ayvalığa mı gidiyorsunuz aaa Eylülde totuşunuz donar ama olsun bol bol balık yersiniz diye beynimi yıkayan arkadaşlarım yüzünden bikinimi almadan elimi kolumu sallaya sallaya gitmişim oralara! Tabii otelin önünde yüzenleri görünce ilk iş olarak adanın en ücra köşesinde kalan son bikiniyi satın alarak attım kendimi sulara!
Biz Deniz Otel'de kaldık, çok merkezi bir yerdeydi, tam bir aile pansiyonu gibiydi ve önünde güzel bir plajı vardı, ilk gün bu plajı kullandık. Burcu odaları çok şirin olan Moshos Butik Otel'i tavsiye etmişti ancak biz rezervasyonumuzu çok önceden yaptığımız için Moshos'u sadece fotoğraflamakla yetindik. Yine de tavsiye için çok teşekkürler Burcu'cum!
Benim Cunda olarak bildiğim Alibey Adası'nın bugünkü ismi, Kurtuluş Savaşı'nda padişahın "Yunanlılara teslim olun" emrine karşı gelerek silahlı mücadeleye başlayan ilk birliğin kumandanı Yarbay Ali Çetinkaya'ya ithafmış...
Yapım tarihi 1873 olan Taksiyarhis Kilisesi'nin içinde balık derisi üzerine işlenmiş Yunus Peygamber’in, Azrail, Cebrail meleklerinin ikonaları bulunmaktaymış. Bu ikonalar hala duruyor mu yoksa talan edilmiş durumda mı hiçbir fikrim yok çünkü restorasyon çalışmaları nedeniyle kiliseye girmek yasaktı. Bu arada bu nasıl bir restorasyonsa 2006 yılından bu yana bir türlü tamamlanamamış!
Türkiye'nin İlk Boğaz Köprüsü tabelasını gördüğüm zaman kıkır kıkır gülmüştüm ama gerçekmiş! Dolap Boğazı mevkiinde, Alibey ve Lale Adalarını birleştiren Türkiye'nin bu ilk boğaz köprüsü 1896 yılında inşaa edilmiş!
Arnavut kaldırımlı sokak aralarında dolaşmak hatta dansetmek ayrı bir keyifti!
Gül'ün bir çok tavsiyesini yerine getirdim :) Bunlardan biri de Taş Kahve idi, sakızlı Türk kahvesini höpürdeterek içtik :) Bu arada Deniz Otel'in yanında yer alan nargilecinin sakızlı kahvesi de çok güzeldi ;)
Tatillerin benim için yeni keyfi bol bol fotoğraf çekmek ama sonra 400 fotonun içinden seçim yapmak tam bir işkence :)
Hmmm bir de tatillerde deniz sonrası duş alıp iyice ortaya çıkan yanık ten ve hafif nemli saçlarla süslenip gecelere akmaya bayılıyorum!
Cunda Adası'na yolu düşenler mutlaka Ortunç Koyu'nu görmeli, Ortunç'un denizi tek kelimeyle muhteşemdi! 2 gün boyunca orada yüzdük, illa konaklamanıza gerek yok girişte kişi başı 20 TL ödeyerek plajını kullanabiliyorsunuz...
Biz 2010 yazı için şimdiden Ortunç'ta haftasonu kaçamak hayalleri kurmaya başladık bile! Ne demişler insan hayal ettiği müddetçe yaşar :)
Aşıklar Tepesi'ndeki değirmende güneşi batırdık. Bu eski Rum şapeli 2007 yılında Rahmi Koç tarafından yeniden restore edilerek halkın hizmetine kütüphane olarak açılmış.
Akşam üstü 6'da orada olduğumuz için kütüphanenin saatini kaçırdık, kitapları göremesek de çaylarımızı yudumlayarak manzaranın keyfini çıkarttık...
Cunda'ya gidip balık yemeden dönmek olur mu hiç! Saki Kaptan'ın Yeri Papalina'da bilin bakalım ne yedik?
Papalina balığını ben ilk defa burada yedim, görüntü olarak hamsiyi andırıyordu ancak tadı daha keskindi... Bu balığın Avrupa'daki adı Çaça'ymış ne hoş di mi :)
Eğer Gül bana Ayvalık'ta Halk Bankası'nın arkasında yer alan Güler Pastanesi'nin sakızlı dondurmasından bahsetmeseydi inanın önünden geçsem bile içeride dondurma satıldığını düşünmezdim bile! Şimdi ben blogumu ve sizleri nasıl sevmem??? Sizin sayenizde birçok yer keşfetmiş oldum ;) Gül'cüğüm çoook teşekkürler!
Siz Ayvalık'ta vakit kaybetmek istemezseniz Cunda'da balık lokantalarının sırasında en başta yer alan Öztürk Aile Çay Bahçesinin sakızlı dondurmasını da deneyebilirsiniz ;)
Ben tatillerde yerel pazarları özellikle köy pazarlarını dolaşmaya bayılırım! Cunda Adası'nın meydanında cumartesi günleri kurulan mini pazarı tam bir renk cümbüşüydü! Hem meyve ve sebzelere hem de köylülerine bayıldım. Pazarcı teyze de çok şekerdi, lütfen kolundaki bileziklere bir bakın; kadın hangi yaşta ve nerede olursa olsun yine kadın değil mi?!
Biraz soluklanmak iyi gelecek sanırım :) Arka sokaklardaki cafelere de bayıldım! Biz son gece balık yemek istemedik, Uno'yu tercih ettik ve çok beğendik. İstanbul'daki cafelerden farksızdı! Kokteyllerinden strawberry dream harikaydı!
Gidilen yerlerden bir anı bir hatıra toplanmazsa olmazzzz ! Bu 1 numaralı kuraldır :)
Bir diğer tavsiye noktası da Ayvalık'ın dışında yer alan Şeytan Sofrası oldu. Tanrım o ne rüzgardı uçuyorum sandım! Rivayete göre burası şeytanların buluşup yemek yedikleri yermiş. Şeytana ait olduğuna inanılan demir parmakla çevrilmiş ayak izinin içi dilek için atılan bozuk paralarla dolmuş. Ben dilek dilemektense (rivayette olsa şeytana ait olan bir şeyden hiçbir dilekte bulunmak istemedim!) fotoğraf çekmeyi tercih ettim...
4 günün sonunda güzel anılarla veda ettik Cunda'ya... Umarım en kısa zamanda bu şirin adaya yine yine ve yine yolumuz düşer! Tavsiyeleri ile tatilimize ışık tutan tüm güzel yüreklere kocaman teşekkürler!!!