Geçen hafta MTKO'nun son gezisi düzenlendi. Tretyakovskaya metrosundan çıkınca Bolshaya Ordynka Caddesi üzerinde yer alan Marfo-Mariinsky Manastırı'na gittik.
Manastıra girdiğimizde içerde ayin devam ettiği için bir süre çardakta oturup ayinin bitmesini bekledik...
Beklerken rehberimiz de manastırı kuran Prenses Elizabeth Feodorovna hakkında bize bilgiler aktarmaya başladı... Elizabeth 1864 yılında Alman prensesi olarak dünyaya gelmiş. Elizabet'in Rus İmparatoru ile evli olan büyük teyzesi İmparatoriçe Maria sık sık Almanya'ya seyahatlerde bulunurmuş. Bu seyahatlerinin birinde oğlu Sergei de ona eşlik etmiş.
Sergei Elizabeth'e aşık olmuş ve çift 1884 yılında evlenerek Rusya'da yaşamaya başlamışlar... Evlilikleri boyunca özellikle çocuk sahibi olmaktan kaçınmışlar. 1905 yılında Sergei bir Sosyalist Devrimci tarafından öldürülmüş. Kocasının ölümünün ardından Elizabeth sahip olduğu tüm mücevherleri ve pahalı eşyaları satarak elde ettiği gelirle bu manastırı açmış. Kendini dine adayarak manastırın başrahibesi olmuş.
Manastırın içinde hastane, eczane, kilise ve yetimhane açmış. Elizabeth ve rahibeleri burada yoksulları tedavi etmişler, ilaçlarını bedava vermişler.
Ayrıca yoksul semtlerdeki yetim kız çocuklarını toplayarak bu yetimhanede yetiştirmişler. Şu anda hastane ücretli olsa da yetimhanede hala yetim çocuklar bakılmaktaymış...
Uzun yıllar boyunca Elizabeth bu kurumda yoksul ve yetimlere bakmış... Buna rağmen Lenin 1918 yılında Elizabeth'in tutuklanmasını emretmiş... Manastırdaki tüm rahibeler bu karara karşı çıkmış ancak dövülmüşler. Elizabeth ve onun yolunda ölmek isteyen rahibe Varvara tutuklanarak Yekaterinburg şehrine getirilmişler.
Burada yanlarına prens ve prenses olan 6 tutuklu daha ilave olmuş... 17 Temmuz'da öğlen vakti eski bir maden ocağına getirilerek burda bulunan 20 metre derinliğindeki çukura tek tek atılmışlar. Elizabeth ve birkaç kişi yaralanmış ama hemen ölmemiş. Civardaki köylüler birkaç gün boyunca çukurdan ilahi sesleri geldiğini duymuşlar...
8 Ekim 1918 tarihinde Beyaz askerler bu bölgeye gelerek Elizabeth ve diğerlerinin naaşını çıkartmışlar. Elizabeth Kudüs'e gömülmeyi vasiyet ettiği için cenazesini oraya taşıma kararı alınmış. Fakat o dönemde güvenlik açısından Rusya'dan Kudüs'e gitmek tehlikeli olduğu için yol uzatılmış, cenaze deniz yoluyla 2 yıl sonra Kudüs'e ulaşabilmiş ve orada gömülmüş... Bir rivayete göre bu uzun deniz yolculuğunda cenazeye eşlik eden ve tabut çürüdüğü zaman yenileyen kişiler Elizabeth'in bedeninin hiç çürümediğini ve tabutu her açtıklarında etrafa çok güzel çiçek kokularının yayıldığını söylemişler...
Manastırın bahçesi Elizabeth'in en sevdiği ağaçlar (badem ağaçları) ile süslenmiş...
Bu tahta bankta manastırın içinde Elizabeth'in en sevdiği yermiş... Sık sık buraya gelip dinlenirmiş...
Elizabeth'in bu etkileyici hikayesini dinledikten sonra kilisenin içini dolaşmaya başladık...
Kilisenin duvarındaki tablolar duvara direkt değil, metal bir panonun üstüne boyanıp asılmış... Bu nedenle renkler hiç solmamış hatta yıllar geçtikçe tüm renkler metale karışıp daha da koyulaşmış...
1981 yılında Rus Ortodoks Kilisesi Elizabeth'i kutsayarak Azize kabul etmiş. Rus kanı taşımayan tek Azize o olmuş...
Bir prenses olarak dünyaya gelmek, kendini iyiliğe adamak ama hazin bir sonla dünyadan ayrılmak... Sizi bilmiyorum ama onun hikayesi beni derinden etkiledi...
Hayatın herkese güzel hikayeler bahşetmesi dileklerimle...