Hepinize sıcak bir Moskova gecesinden merhaba! Burada havalar o kadar tuhaf seyrediyor ki, gökyüzüne bakıyorsunuz güneşli, şemsiyeye gerek yok diye çıkıyorsunuz ama daha yolun yarısında bir bakmışsınız yağmurdan sıçana dönmüşsünüz, sonra bir de fırtına neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. İşte bugün de o dengesiz günlerden biriydi!
Havalar dışında kötü seyreden şeylerden biri de bitmek bilmeyen kaldırım çalışmaları! Evimizin önü delik deşik vaziyette, yürümek ne mümkün! Bir tek bizim caddeyle kalsa iyi, Moskova'nın en ünlü caddesi Tverskaya bile kazılmış vaziyette. Son günlerde 35 dereceye kadar çıkan sıcaklıklar nedeniyle sokağa çıkmak pek içimizden gelmiyordu gerçi ama bu çalışmalar da üstüne tuz biber ekti. Söylenenler ne kadar doğru bilmiyorum ama bu kaldırım çalışmasını belediye başkanının eşinin firması yapıyormuş, al gülüm ver gülüm hesabı!

Şehirdeki kaldırım çalışmaları devam ede dursun gelelim bendeki onarım çalışmalarına... TR'de ailem & arkadaşlarım, burda prensim, blogumda sizler sağolsun kendime geldim çok şükür. Herşey iyi güzel de aldığım kilolara ne demeli?! Üst kısmım teras formatından Fransız balkonuna döndü dönmesine ama alt kısımda hala tık yok! Artık yarasın diye günde 2 bardak içtiğim sütlerden mi yoksa ara öğün olarak yediğim avuç avuç cevizlerden mi nedendir bilemiyorum ben 1 ayda 40 bedene çıkıvermişim!
Massimo'dan aldığım boyfriend jean dışında (ki onun da kesimi boldu) hiçbir kotumun/pantalonumun içine giremedim. Düşünün bir pantalonu giymeye çalışıyorsunuz ve meret dizden öteye çıkamıyor, sizle dalga geçer gibi duruyor aşşağıda! Uzun süre sığmak için mücadele verdim, evdeki herşeyi talan ettim ama baktım ki olacak gibi değil gittim kendime Zara'dan bu açık pembe kotu aldım... 40 bedene sığabildim çok şükür!
Bu arada saçlarımda ufak bir değişiklik farkettiniz mi? Ön tarafta uzayanlar fazla rahatsız etmeye başlamıştı beni, prensim eline makası aldı fazlalıkları kırptı, kötü bir iş de çıkarmadı doğrusu hii hii ;)
Kaldırım çalışmasını en yüksek topuklu papuçlarımla protesto ediyorum! Olur da bileğimi burkarsam tüm hastane masrafımı belediye başkanının eşine fatura ettireceğim :P

Gecenin kapanışını yapmadan önce en son edindiğim 2 kitaptan bahsetmek istiyorum... Bilge Karasu'nun Göçmüş Kediler Bahçesi'ni aylar önce şu anda ismini hatırlayamadığım bir arkadaşımın blogunda görüp bir kenara not etmiştim. Yazar nur içinde yatsın, asla ona saygısızlık etmek istemem ama içinde masallar olan bu kitabın sonunu ben bir türlü getiremedim. Daha ilk masalda karşıma handiyse, ivecen, kürtünler, kerte alığı, torlak, balkımaz, gürzü, yeğnileştirmek gibi anlamını bilmediğim o kadar çok kelime çıktı ki, bunların ne olduğunu düşünmekten masalın ucunu kaçırdım. Başladığım bir kitabı yarım bırakmak asla adetim değildir ama bu kadar meçhul kelimeyi ve ölmekten, dirilmekten bahseden bir kitabı şu anki halet-i ruhiyem pek kaldıramadığı için devamını getiremedim. Şimdi sırada annemin önerdiği Beki İkala Erikli'nin Meleklerle Yaşamak kitabı var. Peki sizlerin son günlerde okumaktan keyif aldığınız bir kitap var mı? Tüm tavsiyeleri bir kenara not edip bir sonraki İstanbul seyahatimde kullanmak üzere saklayacağım ;)

Hepinize harika bir hafta sonu diliyorum!