30 Eylül 2011

Ama oluyor!

Şimdi sen bu denizi güneşi bir kenara bırak, Moskova soğuğuna geri dön olacak iş değil olacaak!

27 Eylül 2011

Hoppidi

Yolculuk bitti bile :) Zaten uçuş esnasında meşhur kare karalamacalarıma öyle bir dalıyorum ki bir bakıyorum 2.5 saat geçmiş, pilot iniş için alçalmaktayız anonsunu yapmaya başlamış...
Bakmayın fotoda böyle yan gelip yattığıma, şu 2 gün inanılmaz hızlı geçti, yerimde durmadım desem yeridir! Sıkıştırılmış programıma birçok arkadaşımı sığdırdım, hepsini nasıl da özlemişim! Bilgisayar başında şimdi fazla zaman geçiremediğim için çektiğim fotoğrafları Moskova dönüşüne saklıyorum artık...
Bu arada İstanbul beni havasıyla şaşırttı, burası yanıyor resmen! Veya Moskova soğuğundan sonra bana böyle geldi ;) Ama ne iyi geldi, ballı kızım vallahi, yağmura denk gelmedim, aman dilimi ısıriyim de Marmaris'te sele kapılmiyim hii hii :)
Şimdilik benden bu kadar...
Hepinize iyi haftalar!

24 Eylül 2011

Minik Serçe :)

Pırr pır pır...
Kanat seslerimi duyuyor musunuz?
Ben yine uçmaya hazırlanıyorum ;) 
Her ne kadar bunun için kendime yanlış bir vasıta seçmiş gibi görünsem de kafamı toprağa gömmek yerine semaya çevirmeyi tercih ediyorum ben ;)
İstanbul'da kısa bir molanın ardından Marmaris'te güneş banyosu yaparak (Allahım lütfen bana acı ve yağmurdan kaçarken doluya tutuldum şarkısını bana söyletme, aminnn!) Moskova kışına Noni damgamı vurmayı planlıyorum!
Memleket semalarında görüşmek dileğiyle!
Adiossss :)

23 Eylül 2011

Denge

Dün benim için inanılmaz yoğun geçen bir gün oldu ve ben bu durumdan hiç şikayet etmedim! Çünkü bu yoğunluk bana göre yeni bir ülkede yeni bir yaşama ayak uydurmanın belirtileri anlamına geliyor... Tabii ki prensimle geçirdiğim zaman benim için herşeyden değerli ama dengeyi sağlamak için ondan ayrı da bir hayatımın olması gerekiyor, ikimizin de mutluluğu için bu şart... Sonuçta her çift kendi özgür alanını yarattığı sürece, birbirine gönülden bağlı ama bağımlı kalmadığı müddetçe mutlu ve huzurlu olabiliyor...

Dün yaptıklarımı kısaca özetleyecek olursam;
10.30 IWC'nin Genel Toplantısı
19.30 Davina ve Natiya ile sergi açılışı
20.30 Kerry'nin liderliğinde Literary Ladies gecesi

Yok böyle yazarak olmuyor, ben en iyisi fotoğraflı anlatıma geçiyim ;)
IWC bu sezonun ilk genel toplantısını Amerikan Konsolosluğu'nun rezidansı olarak kullanılan Spaso House'ta düzenledi...
Benim toplantıya esas gidiş amacım diktiğim kıyafetlerin dikiş sınıfımıza ait standda sergilenmesiydi... Eteklerim ne kadar ilgi gördü bilmiyorum ama doldurulan kayıt formlarına bakacak olursak bu sene dikişte bir hayli kalabalık olacağız!
Canım arkadaşlarım Ayşe & Fehiman... & Banuuu sen nerelerdesin? Onlar sayesinde Moskova günlerim dolu dolu geçiyor, hiçbirinin hakkını ödeyemem doğrusu... Ve ne mutlu bana ki hepimiz İstanbul'da Anadolu yakasında oturuyoruz, günün birinde döndüğümüzde görüşmemiz çok daha kolay olacak ;)
Ve bir diğer yüreği güzel insan Kerry (kırmızılı), kedi sever, yoga sever, vejeteryan, ve doğal kozmetik uzmanı! Yakında da bu konuda bize dersler verecek, ben de öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım ;)
Batik sanatı, heykel gibi ilgimi çeken başka gruplar daha oldu... Ama hali hazırda resim, dikiş ve Rusça derslerim devam ediyorken yenilerine zaman yaratmak mümkün değil. Sadece ayda bir düzenlendiği için Russian Contemporart Art Studios grubuna dahil oldum. Böylece bir sanatçıyı kendi stüdyosunda ziyaret etme ve seyretme imkanı bulabileceğim, tam benlik değil mi ;)
Hayat dolu Davina... Kendisinden yeni yeni dersler almaya başladığım İspanyol asıllı İngiliz ressam... Yaptığı kolajlara hayranım ve denemek için can atıyorum!
Akşam Davina ile stüdyoda buluşup bir arkadaşının sahip olduğu V Art Gallery'de "Kehanet gibi Rüya. Gerçekliğin Kenarında." isimli serginin açılışına katıldık.
İki fotoğrafın üst üste konmasıyla oluşan eserlere baktık baktık...
Hatta kendi aramızda bayağı bir tartıştık...
 Yetmedi yakın markaja bile aldık ama ıı-ıhhh.
İşin içinde çıkamayınca da belki anlamamıza biraz yardımcı olur diye bir kadeh şampanyayı fondüplemeye karar verdik ;)
Davina'nın diğer öğrencisi Natiya'da bize katıldı, arkadaşım Deniz'i andırdığından olsa gerek Natiya'ya kanım hemen kaynadı.
Sergide en çok ilgi gören eser buydu, uzaktan ne olduğunu anlamamıştık.
Ama yakına gelince bunun kağıdın kesilmesiyle ortaya çıkmış Moskova şehir haritası olduğunu anladık. Ya sabır ya deli işi, ben karar veremedim!
Bu da benim favorim ;)
İnce tellerden ortaya çıkmış bir kadın bedeni... Çok zarif değil mi?
Bu da bir başka sanat eseri :) Çok zarif değil mi?
Size diyorum şu 3 senenin sonunda ben burdan ya huşuya ermiş bir derviş olarak çıkıcam ya da bunalıma girmiş bir kermit :) Bekleyip göreceğiz bakalım :)
Bu da serginin bir diğer ilginç eseriydi...
Bu da eserin gururlu sahibesi...
Saatin 8'e geldiğini görünce apar topar çıktım galeriden... İstikamet Friends Forever Cafe...
Literary Ladies arkadaşım Kerry'nin grup liderliğini yaptığı, ayda bir toplanıp üyelerin beğendikleri kitapları birbirleriyle paylaştığı bir edebiyat grubu... Bu grup aslında benden çok tam bizim Serrose'ye göre, kitap tavsiyelerini dinlerken keşke o da burda olsaydı diye içimden geçirdim ;) Üzülerek itiraf etmeliyim ki ben çok az kitap okuyorum, daha doğrusu kitaba ayırmam gereken zamanı hep başka şekilde değerlendiriyorum ki bu genelde geceleri fotoğraf editlemek oluyor. Umarım bundan sonra kitaplara daha çok yer veririm diyeceğim ama gelin görün ki şu anda yine bilgisayar başındayım!
Bu arada gruptaki üyeler bana Amazon Kindle'ı tavsiye ettiler. Amazon'un websitesinden e-kitap satın alıp elektronik kitap görüntüleyicisi olan Kindle'a yükleyerek okuyabiliyorsunuz. İçinde birden fazla kitabı barındırabildiği için oldukça pratik ve kullanışlı... Ayrıca bilmediğiniz kelimelerin üstüne tıklayarak ne anlama geldiğini anında öğrenebiliyorsunuz. Ama Türkçe kitaplar için ne kadar uygun işte bunu bilmiyorum. İçinizde deneyen varsa görüşlerini paylaşabilir mi acaba?

İşte dünün kısa bir özeti... Şimdi Davina ile 2. dersim için evden çıkmam gerekiyor, üstelik bugün stüdyoda Russia Today kanalını ağırlayacağız yani oldukça heyecanlı bir gün olacak!
Sizlere de heyecanlı bir cuma diliyorum!

Cafe Venezia, St. Petersburg

Bir akşam prensimin canı dondurma çekince hemen i-phone'lara davranıp St. Petersburg'daki en iyi dondurmacının nerde olduğuna baktık, karşımıza bir adres çıktı, hadi dedik bulup bir bakalım... Troika gibi bir fiyaskoya rağmen azimliyiz, bu sefer içgüdülerimize sonuna kadar güveniyoruz :)
Venezia küçücük bir dondurmacı, o kadar ki içerde 3 bilemediniz 4 masa var... Şanslı günümüzde olmalıyız ki kendimize hemen oturacak bir yer buluyoruz.
Aaaa o da ne?! Masamızdaki camın altından canım Atatürk'üm bize göz kırpıyor, bu ne güzel bir tesadüf böyle! 4 Kasım 2010 tarihinde saat 23.00'te Mustafa-Pınar, Ahmet-Nurgül, Bayram-Mine çifti aynen bizim gibi buraya gelmiş, aynı masada oturmuş. O gün bizi gülümsettikleri için burdan onlara selam gönderiyorum ;)
Prensim devasa dondurmasına, soğuktan üşüyen ben de (üşüdüğüm zaman hayatta dondurma yiyemem ama burda Ruslar kışın da inanılmaz dondurma tüketiyor) naneli çayıma kavuşuyorum. İkimiz de mutlu mu mutluyuz ne de olsa bu sefer görev başarıyla tamamlandı ;)
Cafe Venezia
Adres: Nevskiy pr.107, St. Petersburg, Russia
Harita için tık tık...

22 Eylül 2011

Tırışka

St. Petersburg Marriott otelindeki konaklamamız oda-kahvaltı şeklinde olduğu için akşamları yemek için farklı mekanları tercih ettik. Eğer bir şehirde nereye gideceğimi bilmiyorsam seyahat acentalarının sitelerine bir göz atar, günlük gezi programlarına bakarak fikir almaya çalışırım. Yine böyle göz attığım bir günde gayet bilindik bir turun müşterilerini götürdüğü Troika isimli restaurantı gördüm daha doğrusu görme gafletinde bulundum! St. Petersburg'da bir akşam da burayı deneyelim diye gittik ama kaba saba bir garson, berbat bir servis, sıradan yemekler, komik ötesi bir şov ile nerden düştük buraya dedik! Bir de gecenin sonunda garsonun bahşişini beğenmemesiyle şok olduk, sanki çok haketmiş gibi! Siz siz olun aman bizim düştüğümüz hataya düşmeyin, paranıza gerçekten yazık olur, benden söylemesi... He bir sürü yavruşka totosu görmek isterseniz o ayrı tabii :)

Biz üst katta balkon kısmındaydık... Servisimiz garsonun paşa keyfine kaldığı için uzun süre yemeklerimizin gelmesini bekledik...
Yan masamız ve alt kat Türk turistler ile doluydu... Çok şükür bu hataya düşen tek yavri ben değildim :)
Bir süre sonra perde açıldı ve şov başladı.  
Gösteri tatil köylerinin animasyonlarından farksızdı...
Yavruşkalar başta pek bir hanım hanımcıklardı da sonradan bayağı açılıp saçıldılar ;)
Tanrım bu kadını boğasım geldi, dansın her anında çok itici bir çığlık atıp durdu, benim de ciyakkk kurtarın beni diye çığırasım geldi ama nafile :) Sen misin seyahat acentalarına güvenen :)
Heh işte şimdi şov biraz eğlenceli hale geldi. O ciyaklayan kadın gitti ya önüme tavuskuşu bile koysalar sevinçten  alkışlardım kesin!
Yok yooook boşuna incelemeyin bunlarda gram selülit yok!
Bu grup çalmaya başlarken bu kadar eğlence bize yeter diyip bu tırışka mekandan hızlı adımlarla uzaklaştık...
Saat gece 11 ama hava hala aydınlık... Kulağımda hala dansçının tiz çınlamaları, beynimde hiç mi selülit olmaz kardeşim bu nassı iş ya sorularıyla döndük otelimize...

21 Eylül 2011

Peterhof Sarayı


St. Petersburg tatilimizin üstünden uzun bir zaman geçmesine rağmen anılarım dünkü tazeliğini korumakta... Metroda başımıza gelenler, havanın devamlı yağmurlu olması vs... nedeniyle burayı hala aynı sevimsizlikte hatırlıyorum, belki de benim yaptığım bu güzel şehre büyük bir haksızlık ama insanın kafasında oluşan ilk izlenimi yıkması pek kolay olmuyor... Hazır orda yaşayan arkadaşlarımız bizi davet ediyorken bu şehre ikinci bir şans vermeliyiz ama bu adımı atmak ne benim ne prensimin içinden hiç gelmiyor... Neyse... Rusya'da geçireceğimiz daha çok zaman var, belki gelecek yaz anılarımızı resetler ve şehre başka bir açıdan bakmaya çalışırız. Şimdi gelelim bugünün post konusu olan Peterhof Sarayı'na...
Peterhof Sarayı'na kara veya deniz yoluyla ulaşabiliyorsunuz. Biz daha kısa sürdüğü için Hermitaj Müzesi'nin önünden kalkan deniz otobüslerini (hidrofil) tercih ettik. Otel çalışanları dönüşte deniz otobüsleri çok dolu olabiliyor, otobüsle dönmek zorunda kalabilirsiniz diye bizi uyardıkları için biletimizi gidiş-dönüş olarak aldık.
Deniz otobüsü ile yolculuk 45 dakika sürüyor...
Yolculuk esnasında kaldığımız otel olan Marriot Courtyard'ın önünden de geçtik. Otel şehir merkezinin biraz dışında kalsa bile biz çok memnun ayrıldık. Odalar çok temiz, personel güleryüzlü ve yardımcıydı. Sabah kahvaltısı çok zengin olmasa da akşamları a la carte olarak hizmet veren restaurant'ın yemekleri oldukça başarılıydı. Biz ne yazık ki bunu son gecemizde keşfetmiş olduk, bilseydik her akşam farklı yerlerde yemek yerine bir tek otelin restaurantını tercih ederdik. Hele bir akşam Troika diye bir maceramız oldu ki aman aman, onu bir sonraki posta saklıyorum ;)
Dışarda oturma yeri yok, sadece küçücük bir bölümde durup hava alabiliyorsunuz, zaten rüzgar o kadar şiddetli ki hemen kendinizi içeri atıyorsunuz ;)
Deniz otobüsü sarayın önüne yanaşıyor ve yolculuğumuz burda sona eriyor.
İner inmez girişten biletlerimizi alıyor ve saray meydanına giriş yapıyoruz. Akabinde fotoğraf makineleri de çıkıyor meydana, çizzzz :)
Dileyen bizim gibi serbest, dileyen de dönem kostümleri giymiş kişilerle fotoğraf çektiriyorlar...
Bahçe içinde keyifli bir yürüyüşün ardından sarayın önüne geliyoruz.
Büyük Petro, Peterhof Sarayı'nı İsveçlilere karşı kazandığı zaferden sonra yaptırmaya karar vermiş. II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin tahribatına uğrayan saray restore edilmiş ve bugünkü ihtişamlı görüntüsüne kavuşmuş.
Dünyanın en görkemli bahçeleri arasında yer alan sarayın önünde 64 çeşme, 37 yaldızlı bronz heykel ve 142 fıskiye bulunuyor.
Bu fıskiyede Büyük Petro'ya yenilen İsveç aslan şeklinde tasvir edilmiş...
Kafamı nereye çevirsem bir fıskiye görüyorum... Büyük Petro bu ihtişam olayını biraz abartmış mı ne?!
Hava bir açıyor bir kapıyor, önce güneş çıkıyor sonra kara bulutlar kaplıyor, birkaç damla yağmur serpiştiriyor ve yine güneş yüzünü gösteriyor... Bu kararsızlıkta biz de sersem sepelek oluyoruz!
Bu büyük bahçenin içinde dolaşmak o kadar zaman alıyor ki... Sarayın iç kısmına girip bakmak istesek bile kapıdaki büyük kuyruk bizi derhal bu fikirden vazgeçiriyor çünkü deniz otobüsü ile dönüş saatimizi kaçırmak istemiyoruz.
Ve sarayı gerimizde bırakarak dönüş yoluna geçiyoruz...
Hiç şüphesiz Peterhof Sarayı St. Petersburg'da beni en çok etkileyen yerlerden biri olarak kalıyor.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...