St. Petersburg tatilimizin üstünden uzun bir zaman geçmesine rağmen anılarım dünkü tazeliğini korumakta... Metroda başımıza gelenler, havanın devamlı yağmurlu olması vs... nedeniyle burayı hala aynı sevimsizlikte hatırlıyorum, belki de benim yaptığım bu güzel şehre büyük bir haksızlık ama insanın kafasında oluşan ilk izlenimi yıkması pek kolay olmuyor... Hazır orda yaşayan arkadaşlarımız bizi davet ediyorken bu şehre ikinci bir şans vermeliyiz ama bu adımı atmak ne benim ne prensimin içinden hiç gelmiyor... Neyse... Rusya'da geçireceğimiz daha çok zaman var, belki gelecek yaz anılarımızı resetler ve şehre başka bir açıdan bakmaya çalışırız. Şimdi gelelim bugünün post konusu olan Peterhof Sarayı'na...
Peterhof Sarayı'na kara veya deniz yoluyla ulaşabiliyorsunuz. Biz daha kısa sürdüğü için Hermitaj Müzesi'nin önünden kalkan deniz otobüslerini (hidrofil) tercih ettik. Otel çalışanları dönüşte deniz otobüsleri çok dolu olabiliyor, otobüsle dönmek zorunda kalabilirsiniz diye bizi uyardıkları için biletimizi gidiş-dönüş olarak aldık.
Deniz otobüsü ile yolculuk 45 dakika sürüyor...
Yolculuk esnasında kaldığımız otel olan Marriot Courtyard'ın önünden de geçtik. Otel şehir merkezinin biraz dışında kalsa bile biz çok memnun ayrıldık. Odalar çok temiz, personel güleryüzlü ve yardımcıydı. Sabah kahvaltısı çok zengin olmasa da akşamları a la carte olarak hizmet veren restaurant'ın yemekleri oldukça başarılıydı. Biz ne yazık ki bunu son gecemizde keşfetmiş olduk, bilseydik her akşam farklı yerlerde yemek yerine bir tek otelin restaurantını tercih ederdik. Hele bir akşam Troika diye bir maceramız oldu ki aman aman, onu bir sonraki posta saklıyorum ;)
Dışarda oturma yeri yok, sadece küçücük bir bölümde durup hava alabiliyorsunuz, zaten rüzgar o kadar şiddetli ki hemen kendinizi içeri atıyorsunuz ;)
Deniz otobüsü sarayın önüne yanaşıyor ve yolculuğumuz burda sona eriyor.
İner inmez girişten biletlerimizi alıyor ve saray meydanına giriş yapıyoruz. Akabinde fotoğraf makineleri de çıkıyor meydana, çizzzz :)
Dileyen bizim gibi serbest, dileyen de dönem kostümleri giymiş kişilerle fotoğraf çektiriyorlar...
Bahçe içinde keyifli bir yürüyüşün ardından sarayın önüne geliyoruz.
Büyük Petro, Peterhof Sarayı'nı İsveçlilere karşı kazandığı zaferden sonra yaptırmaya karar vermiş. II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin tahribatına uğrayan saray restore edilmiş ve bugünkü ihtişamlı görüntüsüne kavuşmuş.
Dünyanın en görkemli bahçeleri arasında yer alan sarayın önünde 64 çeşme, 37 yaldızlı bronz heykel ve 142 fıskiye bulunuyor.
Bu fıskiyede Büyük Petro'ya yenilen İsveç aslan şeklinde tasvir edilmiş...
Kafamı nereye çevirsem bir fıskiye görüyorum... Büyük Petro bu ihtişam olayını biraz abartmış mı ne?!
Hava bir açıyor bir kapıyor, önce güneş çıkıyor sonra kara bulutlar kaplıyor, birkaç damla yağmur serpiştiriyor ve yine güneş yüzünü gösteriyor... Bu kararsızlıkta biz de sersem sepelek oluyoruz!
Bu büyük bahçenin içinde dolaşmak o kadar zaman alıyor ki... Sarayın iç kısmına girip bakmak istesek bile kapıdaki büyük kuyruk bizi derhal bu fikirden vazgeçiriyor çünkü deniz otobüsü ile dönüş saatimizi kaçırmak istemiyoruz.
Ve sarayı gerimizde bırakarak dönüş yoluna geçiyoruz...
Hiç şüphesiz Peterhof Sarayı St. Petersburg'da beni en çok etkileyen yerlerden biri olarak kalıyor.
Kaynak; Maximiles Seyahat Rehberi
Benim caanım şehrime kötü demeee... Beyaz Gecelerde bir şans daha versen.. seversin belki:(
YanıtlaSilDeli Anne; biz beyaz gecelerde gittik zaten ama dakka bir gol bir yaşadığımız kapkaç olayı beni korkutmuş olmalı ki soğudum birden şehirden :( belki gelecek seneye kadar unuturum o zaman bir şans daha veririm ;)
YanıtlaSilMuhteşem bir saray gerçekten.Yabancı ülkelerin tarihi ve sanatsal eserlere verdiği değeri bir kez daha görüyor insan gezip gördükçe okuyup araştırdıkça.Bizim gibi var olanı yıkmak yerine koruyorlar..Günümüzde bizlerden daha ileride olmaları da bundan kaynaklanıyor olsa gerek..İlk önce kafalarındaki engellerden kurtulmuşlar; kim yaparsa yapsın nasıl olursa olsun sanat tarihtir(geçmiştir) diyerek bünyelerinde korumuşlar..Bu güzel postlar için çok teşekkürler Noni iyi ki varsın ve iyi ki yazıyorsun :))
YanıtlaSilNoni'cim,saclarin uzamis,saclarin uzamis ^_^
YanıtlaSildiyerek baslamak istedim.Ne guzel yerler ya,iyi ki gezip goruyorsun.O heykeller ne kadar guzel ve ne temiz yerler.64 cesme,142 fiskiye ile baya abartmis Pedro :)Ama ne guzel yapi o oyle ,dimi canim,hava da guzelmis sansiniza o gun...Deniz fotografini da cok begendim.
Opuyorum ^*^
Büşra; evet gerçekten sahip çıkma konusunda çok başarılılar, burada ara sokaklarda bile görüyorum eğer bir evde ünlü bir şair veya yazar yaşamışsa mutlaka bir tabela ile şu yazar şu tarihler arasında bu evde yaşamıştır diye belirtiyorlar ve kesinlikle o evi yıkmıyorlar. Keşke bizde böyle sahip çıksak...
YanıtlaSilFerahFezacım; evet o tatilde bayağı kısalarmış, ahh biz kadınlar neden böyleyiz bilmem :) kestirene kadar yerimde duramadım şimdi de uzasın diye gün sayıyorum hii hii :) öperim canım!
cok guzel bır post olmus gıtmeden once okudugum ıyı oldu cok saolun:)
YanıtlaSilBlogumuzdakı cekılıse katılırsanız sevınırız:)
waysofgrace.blogspot.com
harikaa
YanıtlaSil