30 Ocak 2012

Bebişimize Giden Yolda...

Bir mumdur iki mumdur üç mumdur
Dört mumdur on dört mumdur
Bana bir bade doldur
Bu ne güzel düğündür ha ninnah
Ha ninnah ha ninnah

Ay bu postu hazırlarken aklıma bu şarkı geldi ne alakaysa hii hii :) Neyse makarayı kakarayı bırakalım gelelim ciddi konulara... Öncelikle güzel dilekleriniz ve dualarınız için hepinize sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum. Bir çoğunuz beni tanımadığınız halde sevincim sizin sevinciniz oldu, üzüntülü anlarımda moral verici yorumlarınızla destek olduğunuz gibi mutlu anlarımda da en içten mesajlarınızla buna ortak oldunuz, beni kendinize böylesine yakın bulduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim... Tamam daha fazla devam etmiyim hormonlarım yüzünden zaten zırlamaya dünden hazırım bir ağlarım beni zor susturursunuz ha :)
Şimdi gelelim bizim bebişin ön fizibilite çalışmalarına :) 1 yıl boyunca hamile kalma çalışmalarımızın sonucu düşükle sonuçlanınca prensimle daha fazla zaman kaybetmek istemediğimize karar verdik. Aslında doktorum bu süreci biraz daha doğal akışına bırakmamızı önerdi ama biz o kadar sabırlı değildik, bu yüzden tamamen kendi isteğimizle tedaviyi tercih ettik. 5 yıldan uzun bir süredir tanıdığım doktorum Dr. Aykut Coşkun'un (Feminart) esas uzmanlık alanının tüp bebek olması da bizim için büyük bir şans oldu doğrusu... Bence tüp bebek tedavisinin en önemli kısmı çiftlerin her ikisinin de bunu gönülden istemesi, birbirlerine destek olması ve güven duyacakları bir doktorla yola çıkmaları çünkü bu süreçte en önemli şey anne adayının minimum stres yaşaması...
Prensimle biz tedavi konusunda kararımızı çok önceden verdiğimiz için gerekli önlemleri de baştan aldık. Sağlıklı yemeye gayret ettik, içki içmedik, sigara zaten hayatımızda yer almıyor. Ayrıca ben rutin kontrollerimi aksatmadım. Tabii anne adayının ne kadar sağlıklı olması gerekiyorsa aynı şey baba adayı için de geçerli bu yüzden tedaviye başlamadan önce eşlerin de spermiogram testinden geçmesi gerekiyor.
Böylece uzun bir süreliğine kalmak üzere Türkiye'ye ayak bastım. Doktorum tedaviye adetimin 2. günü başlayacağımızı söyledi, bu doğrultuda ikinci gün olur olmaz kliniğe koştum.
İlk etapta hormon testi için kan verdim. Aynı gün çıkan test sonuçlarına göre kendime (göbek deliğinin 3 parmak sağına ve soluna) yapacağım iğnelerin miktarı belirlendi. Bu iğneler sayesinde yumurtalarımın kalitesi arttırıldı...

Ne zaman kan versem veya aşı olsam hayatta iğneye bakamam, ellerimi yumruk yapar sıkarım kendimi, düşünün canı bu kadar tatlı biri kendine iğne yapıyor! Neyseki iğnenin ucu çok kalın olmadığı için fazla can yakmadı. İğneler önceleri günde bir defaydı ama daha sonra bu iğnelerin sayısı günde 3'e çıktı. Sürprizzz :) Evet bu aşamada göbiş biraz süzgece dönüyor ama bebiş için herşeye değer :)
9 gün boyunca her gün aynı saatte bu iğneleri kendime yaptım. Tabii bu zaman zarfında doktorum sık sık muayene edip yumurtalıklarımın durumuna baktı. Yumurtalar istenilen duruma gelince (10. günün akşamı) yumurta çatlatma iğnesini vurarak iğnelere son noktayı koydum.
Evet iğnelerin görevi tamamlandı, şimdi Kızıltoprak'taki Florence Nightingale hastanesindeyiz, doktorumun gelmesini bekliyoruz...
Odama geldiğimde havam pek yerindeydi! 
Ama ameliyat önlüğünü giyip tekerlekli sandalyeye kuzu gibi oturtulunca havamdan eser kalmadı, yusuf yusuf demeye başladım hii hii :) Ben ameliyat odasına götürülürken prensim de malum odaya sokuldu,hangimizin işi daha zordu inanın kestiremedim; anestezi ile uyutulan ve birşey hissetmeyen ben mi, yoksa herşeyin farkında olan o mu? Ama tek bir gerçek vardı ki bunu çok ulvi bir amaç için yapıyorduk!
Eveet operasyon sona erdi, yumurtalarım toplandı, açıkçası sandığımdan daha çabuk ve ağrısız oldu. Şimdi güzel annelerim başımda, prensim karşımda, bizim için artık heyecanlı bir bekleyiş başlıyor!
Sanırım bu işin en zor kısmı bu bekleme işi... Çok sabırlı olmak gerekiyor ama gel de benim gibi pimpirikli bir insana sabrı anlat! Neyseki laboratuvardan beklediğimiz haber çok geçmeden ertesi sabah çıktı, telefondaki ses müjdeli haberi verdi. Yumurtalardan 3'ü döllenmişti! "Transfer işlemi için yarın sabah sizi yine hastaneye bekliyoruz ama idrara sıkışık gelmeniz gerekiyor, sabah gelmeden önce bol sıvı alın ve tuvalete çıkmayın" dediler.
Hıh tam adamına söylediler! Bacaklarımın duruşundan ve kara kara düşünmemden ne kadar sıkışık durumda olduğum malum zaten! Ona rağmen transfer işlemi düzgün yapılamaz diye su içtim de içtim afferin bana! Vur denince öldürmesem olmaz zaten! Bu işlemi yaptıracak olan yavriler siz benim gibi bu olayı abartmayın olur mu yoksa benim gibi amanin yapıyorummm yaptımmm yapacammm diye ağlarken bulursunuz kendinizi :) Hayatımda en son ilkokulda minnak bir yavruyken tuvalet yüzünden zırlamıştım sanırım...
Neyseki transfer işlemi anestezi olmadan 10 dakika içinde bitiyor. Bizim döllenen yumurtalarımızdan ikisi transfer edildi. (Eğer yumurtalarınızın kalitesi iyi ve sayısı fazlaysa bunları gelecekte kullanmak üzere dondurabiliyorsunuz.)
1 saat fazla hareket etmeden hastanede yattıktan sonra annemlere geçtim. Biraz ağrılarım oldu ama bunlar dayanılmayacak ağrılar değildi... Doktorum birkaç gün evde istirahat etmemi söyledi ama ben içimin rahat etmesi açısından bu istirahat süresini 1 haftaya çıkardım ve evden hiç çıkmadım hatta hep yattım diyebilirim size. Bu sürede canım annem sağolsun beni hiç yormadı, her isteğimi yerine getirdi, herşeyime koştu, annelerin hakkı gerçekten ödenmez!
Bu arada bir dip not daha; tüm bu tedavi süresince kullandığınız iğneler ve ilaçlar yüzünden biraz fazla şişiyorsunuz ama moral bozmak yok!
Embriyo transferinden 12 gün sonra kandaki β-hcG hormonu seviyesine bakılarak gebelik oluşup oluşmadığı belirleniyor. Kan vermek için doktorumun kliniğini ziyaret ettim. Bu heyecanlı günde canım arkadaşım Ayşe de beni yalnız bırakmadı, geçirdiğim bu süreçte beni en rahatlatan kişilerden biri de oydu, iyi ki varsın canım arkadaşım!
Ve bingooo :) İlk test sonucum pozitif çıktı. 2 gün sonra kan testini tekrar ettik ve değerlerimin normal şekilde arttığını gördük. Bu testlerden 1 hafta sonra doktorum ultrasonda muayene etti ve embriyolardan birinin tuttuğunu söyleyerek hamileliğimi onayladı. Ne yazık ki transfer edilmiş olan diğer embriyo tutunamadı ama çok şükür henüz hücre bazında olduğu için herhangi bir operasyona maruz kalmadım.
Yavaş yavaş normal hayatıma geri döndüm ama kendimi yormadan, ağır birşey kaldırmadan, yüksek yerlere uzanmadan, daha çok evde dinlendim... Doktorumun verdiği ilaçları ve her zaman kullandığım folik asitimi ihmal etmedim. Bu kadar dikkat etmeme rağmen 6 haftalıkken ufak bir tehlike atlattım, hafif kanamam oldu, ne kadar korktuğumu tahmin etmişsinizdir :( 10 gün boyunca evden hiç çıkmadan iğneler oldum, neyseki bu tehlikeyi de atlattık... Şimdi 3 ay bitti bile. Tabii siz gelin bir de bana sorun, hayatımın en uzun 3 ayıydı diyebilirim! Şimdi bir süre daha burdayım, doktorum Moskova'daki zor hava koşulları yüzünden risk almamızı istemedi, biraz daha burda kalıp kışı daha rahat geçirmemi önerdi, biz de onun sözünden dışarı çıkmadık, minişimizin sağlıklı bir şekilde büyümesi şu anda herşeyden önemli bizim için...
İşte bebişimizin 3 aylık serüveni bu oldu... Kendi geçirdiğim süreci detaylarıyla yazmak istedim çünkü etrafımda bizim gibi anne baba olmaya can atıp bu tedavi yöntemini düşünen ama neyle karşılaşacağını bilemeyen çok kişi olduğunu tahmin ediyorum. Onlara birazcık ışık tutabildiysem ne mutlu bana...
Harika bir hafta dilerim hepimize!

27 Ocak 2012

Artık Gerçekleri Açıklamanın Vakti Geldi!

Eveeet aylardır içimde sakladığım, kiminizin kilo sandığı gerçeği açıklamanın zamanı geldi artık :)
Ben 3 aylık hamileyim!!!
Yok olmadı bunu daha gümbür gümbür söylemeliyim:
Ben 3 aylık hamileyimmmmm!!!
Hıh tamam şimdi oldu :)
Bir kısmınız bunu çok önceden tahmin etmişti zaten, afferin benim akıllı bıdıklarıma :)
Biliyorsunuz yazın yaşadığım düşük beni çok üzmüştü... Yine aynı şeyleri yaşamaktan çok korktum, herşeyin iyi gittiğinden emin olana kadar, doktorumdan iyi şeyler duyana kadar beklemek istedim. Bu endişelerimi benim gibi kayıp yaşayanlar çok iyi anlıyordur...
Sağlıklı bir bebişe sahip olabilmek için bu sefer işi şansa bırakmak istemedik, bu yüzden biraz heyecanlı biraz stresli bir tedavi sürecinden geçtim (bizim gibi bebek sahibi olmak isteyen çiftler için bu aşamaları detaylı olarak bir başka postta yazacağım) ve doktorumdan okey alana kadar çenemi tuttum :)
Çok şükür şimdi herşey yolunda, bebişimiz inşallah yazın sağlıkla kucağımızda olacak.
İşte böyle arkadaşlarım, stresli geçen aylardan sonra şimdi arkama yaslanıp hamileliğimin tadını çıkartabilirim. Dilerim Allah isteyen herkese bu güzel duyguyu yaşatır...

23 Ocak 2012

Ben bu hafta sonunda...

Pek mutluydum çünkü prensime kavuştummm :)
Twist'in indiriminden aldığım elbisemle yeleğimi giydim...
Moskova'dan aldığım kolyemle yüzüğümü taktım...
Sinemalarda Çizmeli Kedi varsa benim de kedili çantam var noolmuş yani hıh! Çantam canım ablamın hediyesi...
Bu arada Çizmeli Kedi filmini geçenlerde teyzoşumla izledim çok beğendim zaten kedili olan herşeye bayılıyorum biliyorsunuz ;)
Eveeet prensime hazırım sanırım ;)
Çok özlemişim onu, tek dileğim artık bir an önce Moskova'ya dönmek! Ama bunun için bir parça daha sabırlı olmam gerekiyor...
Cumartesi günkü yağmurun aksine pazar günü harika bir hava vardı, Moskova'da kışın en mahrum kaldığımız şey D vitamini olduğu için bol bol depolamaya çalıştık.
Bu gazla kendimizi sahile attık ama rüzgar güneşten baskın çıkınca yürüyüşümüzü kısa kestik...
İğnem ne kadar zarif di mi? Canım ablam yapmış pamuk elleriyle...
Bir de bu sevimli kutuyu göndermiş bana, içine sevgisini katarak!
Birtanecik ablam benim seni çok seviyorum!
Sahildeki kısa yürüyüşümüzün ardından tiyatromuzu kaçırmamak için CKM'nin yolunu tuttuk...
Bekleme salonunda sergilenen ünlülerin kuklalarına bir göz attık... Kaç yaşında birinin elinden çıktı bu kuklalar bilmiyorum, herhangi bir açıklama yazmıyordu, emeğe de saygısızlık etmek istemem ama ben pek sevimsiz buldum hepsini, mesela soldakinin Kıvanç Tatlıtuğ ile ne alakası var çözemedim?! O kadar kukla arasında bir tek Bülent Ersoy anlaşılır olmuştu...
Kuklalar sarmayınca beklemeye koltukta devam ettik...
Saatler 4'ü gösterince salona geçtik... Birazdan izleyeceğimiz Özen Yula'nın yazıp yönettiği "Şems!.. Unutma!.." isimli oyun... Yetkin Dikiciler, Teoman Kumbaracıbaşı, Sinan Tuzcu, Sema Keçik, Beste Bereket ve Jehan Barbur oynuyor.
Oyunda XIII. yüzyıl Konya'sında bir gece, Mevlana'nın evine konuk gelen bir hikâyecinin o evdeki bütün düzeni nasıl değiştirdiği konu ediliyor. Oyun, Şems'in kaybolmasının ardından altı kişinin hesaplaşmalarını ele alıyor.
Yetkin Dikinciler'i daha önceden de tiyatroda izlemiştim, oyunculuğu, diksiyonu, mimikleri o kadar içten ki içinde onun olduğu bir oyunu izlemek ayrı bir keyif veriyor insana...
Oyun biraz ağır ilerliyor ama oyuncular özellikle Yetkin Dikinciler ve Muhteşem Yüzyıl'ın Daye Hatun'u Sema Keçik bu ağırlıktan sıyrılmamızı sağlıyor. Oyunda tek eleştireceğim nokta Teoman Kumbaracıbaşı'nın diğer oyunculara nazaran çok kısık sesle konuşmasıydı, sesi o kadar dağıldı ki söylediklerinin bir kısmını anlamadım bile... Yine de tüm oyuncuların emeklerine sağlık diyorum...
Hafta sonunun finali de pek tatlıydı! CKM'nin karşısında yer alan Yummy Cupcakes'in renkli cupcake'lerine daha fazla kayıtsız kalamadım ve bir tane naneli cupcake'i mideye indirdim :)

Umarım siz de harika bir hafta sonu geçirmiş ve haftaya güzel başlamışsınızdır! Hepinize iyi haftalar diliyorum ;)

18 Ocak 2012

Klozet

Burada genel olarak sevgi böcüğü Noni modunda yaptıklarımı anlatıyorum ama hayatımda beni sinir eden durumlar da olmuyor değil! Benim karşıma da saygısız insanlar çıkıyor asabi bir kedicik gibi şöyle yüzüne bir tane tırmık atasım geliyor :) Veya beni şaşırtan anlar oluyor. Muhtemelen sizin de günlük hayatınızda karşınıza çıkıyordur böyle durumlar...
Beni kıl eden durumları içimde biriktirmeyip anlatacağım rahatlayacağım bir blogum olsun istedim. Tabii bu blogun bir tek benim başıma gelenlerle sınırlı kalmasını istemiyorum, sizin de klozete atıp sifonu çekmek istediğiniz anlar/durumlar/olaylar olursa nonim77@yahoo.com adresime mail atabilirsiniz, seve seve blogumda paylaşırım ;) Eveeet henüz çok yeni olsa da buyrun kıl durumların özeti Klozet'ime :)

16 Ocak 2012

All is Full of LoVe...

All is full of love...
I'm full of B...
*Photos by Noni

10 Ocak 2012

Marina

Ne zamandır kendimle ilgili bir post girmiyordum buraya... Bir süredir yoğun ama benim için geçmek bilmez haftalar geçirdim. Neyseki bu haftalar bitti ama benim İstanbul'daki tatilim bitmedi. Sanırım benim bir ortam yok. Geçen sene tüm kışı Moskova'da geçirmiş, 7 ay boyunca İstanbul'a gelmemiştim. Bu kış da İstanbul'dan çıkmak bilmedim :) Kışın eksi derecelerini burada bertaraf ettiğim için mutluyum ama öte yandan sinir bozucu 90-60-90 yavruşkaları, etrafındaki herkesi haşlamaya hazır huysuz ihtiyarları ve yerlere okkalı şekilde tüküren adamlarına rağmen Moskova'yı da özlemiyor değilim. Aaaa vallahi ciddi ciddi oraları da özlüyorum ben! Belki de bu yüzden Moskova ile ilgili planlarımızın uzama ihtimaline pek soğuk bakmıyorum... Sonuçta sevdiceğim yanımda olduğu sürece her ortam sütlimandan öte malibulu marina olur benim için hii hii :)
Malibu da içmedim, neden bu kadar sırıttığım ile ilgili hiçbir fikrim yok!
Bir fotomda şöyle cool ve havalı olsun ama yok yoook 32 diş her daim meydanda! Bu kadar güldüğüm için minik burnum her fotoda patlıcan gibi çıkıyor ona yanıyorum ben :P
Bu mor minik çanta canım ablamın hediyesi... Rengine bayılıyorum, küçük bir sapı var ama metal kısmı devamlı açıldığı için sapından tutamadım, elimde tutmak zorunda kaldım. Bu tip çantaların daha sıkı kapanması için bir formülü olan var mı?
Prensimle hafta sonu Abduction (Kaçış) filmine gittik. İlk yarı aksiyon filmiyken ikinci yarı hop diye gençlik filmine döndü ve saçma şekilde bir sonuca bağlanarak bitiverdi. Sanki film iki ayrı senaristin elinden çıkmış gibiydi, sinemada izlemeye değmez bence...
Karşınızda birçok çiçek! Böcekler kadraj dışındalar :)
Canım arkadaşlarımla ilk defa Moskova dışında toplu olarak bir araya geldik, onları görmek bana pek iyi geldi... Ayşe'cim çok yakında doğum yapacak, hepimiz heyecanla tatlı Betül'ü bekliyoruz, bebişini sağlıkla kucağına almanı diliyorum canım arkadaşım!
Şimdilik benden havadisler bu kadar :)

09 Ocak 2012

Tebrikler!

Yeni senenin ilk çekilişine katılan herkese teşekkürler! 100süz kızlarımın beğenilmesi beni çok mutlu ediyor doğrusu ve beğenildikçe aklıma yeni yeni tiplemeler yapmak geliyor, ileride burada ya da hobi sayfamda daha farklı suratlar görebilirsiniz ;) Gelelim çekilişimizin sonucuna... Kızlarımdan ikisi;
40. sırada 1930'ların ruhunu taşıyan hayalperest Selin C. ile... 
65. sırada evlilik hayalleri kuran çokomelike'nin oldu...
İkisini de tebrik ediyorum!
Şubat ayının çekilişinde buluşmak dileğiyle!!!

06 Ocak 2012

Sen Kimsin?

1930'ların ruhunu taşıyan bir hayalperest mi? 
Kafası karışık bir moda ikonu mu? 
Aşkı arayan bir çılgın mı? 
İçinde fırtınalar esen bir asi mi? 
Yoksa evlilik hayalleri kuran bir romantik mi?

2012'in ilk çekilişine hazır mıyız? Buraya gelirken yanımda getirdiğim Moskova esintili hediyelerim finito lamatito olduğu için kolları sıvadım ve sizler için çeşitli 100süz kızlardan broş yaptım :) Genelde kızlarımı yaparken hepsine bir karakter veriyorum ve arkadaşlarıma hediye ederken onların ruhuna en yakın olanı seçiyorum. Bu ayki çekilişimde de aynı yolu izlemek istedim... İki okuyucuma karakterine en yakın olan broşu hediye etmek istiyorum...
Evet sorum belli "sen bunlardan hangisisin?"
* Lütfen cevaplarınızı mail yerine buraya yorum yazarak gönderin, teşekkürler :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...